Mikromilliyetçilik/Felsefeler Savaşı

Westfalya ve Fransız İhtilalinin getirdiği Maddeci, pozitivist Ulus Devlet şu anda uluslararası hukukun tanıdığı tek meşru siyasi örgütlenme.

Devletler lehlerine çok ciddi çıkar gözetmedikleri takdirde statükonun değişmesini istemezler. Ancak Birinci Dünya Harbi sonrasında bir medeniyet çökertildi. Osmanlı çocukları suni devletçiklere bölündü, savruldu. Bir de arada İsrail devleti kuruldu, kendisini güvende hissetmek için Rusya gibi sürekli büyüme ihtiyacında. Yüzyıldır bu anormalliğin getirdiği istikrarsızlığı yaşıyoruz.

Kurbağa testini bilirsiniz. Kaynar suya atarsanız zıplar kaçar. Ama soğuk suya atıp yavaş yavaş kaynatırsanız ölür. Kürt meselesinde bize yüz yıldır oynanan bu oyundur. Hem de müttefiklerimiz ülkemizden yardım gönderdiler teröristlere.

Biz yıllarca öyle baktık, hayra yorduk. Bugün ABD’nin referanduma karşı çıktığına bakmayın. Zamanlamasının erken olduğunu düşünüyor, onun için. İsrail daha fütursuz, artık gizlemiyor desteğini.

Kürt devleti kurulduğunda takdir edersiniz ki askeri gücü bize tehdit oluşturmaz. Tehdit, dar kapsamda Türkiye'nin Arap alemiyle bağının kesilmesi ve enerji hatlarının kontrolü açısındandır. Asıl tehdit felsefidir.

Hristiyan aleminin ürettiği pozitivist felsefenin çocuğu ulus devlet mi, yoksa İslam aleminin geleneğinde bulunan ümmet bütünlüğü mü? Bizim Batıcı kalemlerimiz bunu duyunca hoplayacaklardır. Ama gerçek budur.

Pozitivist ulus devlet son durak değildir. Irkçılığın, mezhepçiliğin en atomize birimlerine kadar gider bu felsefe. Batı Devletleri güçten düştükleri, halklarına maddi refah veremedikleri anda ulus devletler Orta Çağ feodal yapılar benzeri mini devletçiklere gebedir. Sn. Erdoğan'ın üst akıl dediği sistem Avrupa'nın da bölünmesini ister. Proje maddeci Batı'da kolay işleyecektir.

Ama İslam aleminde o kadar kolay değil işler. Osmanlı/İslam medeniyeti parçalayıcı, analist değil, birleştirici sentezci bir felsefeye sahiptir.

İşte PKK ve Barzani operasyonu bu felsefeye karşı savaşıyor. Mütedeyyin Kürtler tarihi içgüdü ile kendilerine destek veren gayrı-müslimlerin amaçlarının halis olmadığının farkındalar. Diğerleri ise Osmanlı'yı sırtından hançerleyen Şerif Hüseyin gibi bağımsızlıklarını ilan edene kadar destek kimden gelirse mubahtır reel politiğindeler. Şüphe yok ki hayal peşindeler.

Meselenin kalbini özetlersek: Bilimsel ahlak ve namus sahibi iseniz; ve laik, pozitivist, maddeci, analizci felsefeden bakarsanız ulus devlet değil, ırkçı veya mezhepçi devlet de değil, atomize devlete kadar savunmanız gerekir halkların bölünmelerini. Ülkemizde ne yazık ki bu tip insanlar var..

Osmanlı/İslam medeniyeti felsefesiyle bakarsanız konuya; o zaman tüm Orta Doğu’yu kapsayan ahenkli, Osmanlı gibi herkesin kendisi olmasına imkân tanıyan, adem-i merkeziyetçi, yumuşak bir birlik düşünülebilir. Böyle bir birlik maddeci, dünyayı sömürme üzerine çıkar birliğine dayalı Avrupa Birliğinden daha gerçekçi ve tabii olur.

Gidişat bize 200 yıllık Maddeci Ulus Devletin mi, yoksa bin beş yüz yıllık ümmet kardeşliği sisteminin mi galip geleceğini gösterecek. Savaş felsefeler savaşıdır.

Bunlar da hoşunuza gidebilir: