Zevk İçin Okumak
07 Nisan 2003

Aziz dinleyicilerim,
Bugünkü konumuz “zevk için okuma tekniği”.
Kutsal Kitabı “oku” emriyle gelmiş insanlara ilginç gelebilir diye düşündüm bu konuyu.
Belki bilirsiniz, çeşit çeşit okuma var. Öğrencilikte zorla ezber için okuma, gençlikte güç kazanma veya etrafa caka satmak için ansiklopedik bilgi edinme, sonra anlamak için okuma, emeklilikte de zevk için, anlamamak için okuma var.
Okuma yöntemlerinin dersleri, profesörleri, kitapları var, onun için iddialı bir işe kalkışmayacağım. Ama ben size bugün kendi yöntemimden, yani zevk için olanından, anlamamak için okumaktan bahsetmek, bu konudaki kişisel tecrübemi bir nebze sizlere aktarmak istiyorum.
Gelin işe önce kitap seçiminden başlayalım. Bazı insanlar eve süs eşyası olarak veya gösteriş için alır kitabı. Bu çok güzel birşey. Alan insanın çocukları veya yakınları belki bir gün ilgi duyarlar. Teşvik edin bu gösteriş meraklılarını. Böylece bu insanlar basın sanayiimize de katkıda bulunmuş olurlar.
Bir diğer grup, biraz okuyan, ama sistemsiz okuyan gruptur. Her telden kitap alırlar. Bir başka grup ise ihtisas okuyucularıdır. Aradıkları sorulara yanıt verecek kitaplara odaklanırlar. Bu tiplemeleri sizler de istediğiniz gibi arttırabilirsiniz.
Şimdi diyelim kitapçıda kitabımızı elimize aldık, önce kitapçıda kahve satılıyorsa kahvemizi alırız. Bir yandan kahvemizi höpürdetirken, diğer yandan kitabımızın arka kapağına ve kılıfta yazılar varsa onlara gözatarız. Sonra içindekiler bölümü, sonra önsöz ve sonra da sayfalarda gezinmek olmalı yapacağımız şey.
Eve geldik, en önemli şey oturuş şekli ve ışıktır. Vücut ve gözler mümkün olabildiğince rahat olmalıdır. Özellikle ışığın sol arkadan gelmesinde yarar vardır. Lambanıza mümkünse ışığı azaltıp çoğaltan bir “dimmer” takın. Uzun ve oynak boyunlu lambalar da ışığı istediğiniz zaviyeden verebilmenizde yararlı olurlar.
Sonra aktif okuyucular için okuma kalemi gerek. Bu üstten basmalı 0.5 kalınlığında 2B yumuşak uçlu otomatik kurşun kalem olmalı. Kitap kurşun kalemle, bastırılmadan işaretlenmelidir. Mürekkep asla kullanılmamalıdır işaret için. Bu, kitaba saygısızlıktır. Sonra yatarken okuduğunuzda tükenmez kalem zaten yukarı doğru işaretleyemez, mürekkebi biter. Ben şahsen ilkokul çocukları için satılan cicili bicili 10 santim uzunluğunda minicik üstten basmalı otomatik kurşun kalemler var, onlardan kullanıyorum. Bu kalemler kitabın arasında bırakılıp sayfa ayırıcı olarak da görev yapıyorlar.
Eveet Aziz Dinleyicilerim,
Bu girişten sonra isterseniz başlayalım okuma tekniğimize.
Ama tekrarlayalım, benim anlatacağım zevk için, lezzetiyle okuma tekniği.
Yani öğrenciler ve araştırmacılar için değil, bunu baştan söyleyeyim. Onlar için zaten bu işin ayrı ilmi var, okulu var.
Evet.
Zevk için okumak, aynen gurme gibi, lezzetli yemekten anlamak, damak tadına sahip olmak gibi bir sanattır.
Herkes beceremez, bu meleke zamanla kazanılır. Hatta bu meleke kazanılırken yaşam için gereken zihni disiplin bile elden gidebilir, belki de zararlı olabilir, belki emekliler ve sanatçılar dışındaki dinleyicilerimiz kulak vermemeli diyeceklerime, onları baştan çıkarmış olmayalım. Çünkü biz burada anlamamak tekniğini anlatacağız.
Halbuki aktif insanın hayatta ezberlemesi, hafızasında sıkı sıkıya tutması gereken bilgiler vardır. Bunlar okulda ve işyerinde sık sık kendilerinden istenecektir.
Özellikle geri ülkelerde amirler, öğretmenler, vb. yeterince mücehhez olmadıklarından görevlilerden, öğrencilerinden fikir değil, bilgi isterler. Fikir verenleri sevmezler, ukala sayarlar. Memur için en güvenli şey bilgi ezberle- yip onları amirlere çabucak ezbere sıralamaktır. Ha bu bilgi iki dakika sonra ne verenin, ne de alanın ezberinde kalırmış.. Ama yaldızlı bir ezber sunuşu sonunda amirler “Bu arkadaş konusuna hakim” derler, o anda birkaç terfi bile kazandırabilir bu ezbere bilgi..
Geri cemiyetler ezbere bilgiye önem verdikleri için insanlar ansiklopedik bilgi ezberine yönelirler. Toplum içinde bu bilgileri sıralayıp nekadar “kültürlü” olduklarını anlatmak isterler. Halbuki kültür ezbere bilgi değildir, beyinde eritilmiş, unutulmuş bilgilerin toplamıdır.
Her ne ise.. Geri toplumlarda gerek cemiyet içinde kabul görmek, gerek iş hayatında yükselmek için bilgisayara rakip olup beyne data yüklemek hala geçerli yöntem, hayatta başarılı olmak istiyorsanız henüz bizim zevk kulübümüze gelmeyin.
Evet Aziz Dostlarım,
Bu girizgahtan sonra hala bizimle kalan dostlarla haydi gelin şimdi birlikte zevk alemine yelken açalım.
Öncelikle, hayatta en sevdiğiniz alan ne ise o alanda kitap alın. Merak ettiğiniz alanda kitap alın. Merak eden öğrenir, zevk alır.
İkinci husus, kitap kutsaldır, onu incitmeden tutun. Sayfaları geriye ittirip cildini kırmayın. Parmaklarınızı yalayıp sayfayı ortasından ittirmeyin. İşaret parmağınızla tepeden hafifçe ayırın, sayfa gelir. Alışık değilseniz de bu adeti kısa sürede edinebilirsiniz.
Kitabı ağzınızla değil, gözünüzle okuyun. Aktif okuyucu olun. Aktif okuyuculuk işaretlemekle olur. Yani biraz evvel dediğim gibi elinizde minik, yumuşak uçlu, 0.5 kurşun kaleminiz hazır olsun. Çok çok önemli kelimelerin altı hariç, sakın yazıların altlarını çizmeyin. Bu kitabınızı karalama defterine
döndürür. Kitaba saygısızlık olur. Onun yerine önemli yerleri hafifçe parantez içine alın. Şimdi.. Eğer ilk kez karşılaştığınız ilginç bir konuyu okuyorsanız herşeyi parantez içine almaya meyledersiniz. Hakim olduğunuz konuda kitap okuyorsanız, paranteze alınacak önemde orijinal fikirler azalır.
Bir de bazı yazarlar vardır, hiç dolgu malzemesi kullanmazlar, lüzumsuz hiçbir cümle, hatta kelime yoktur yazılarında. Mecbur kalırsınız neredeyse tüm sayfaları parantezle, yıldızlarla donatmaya. Yoğun fikirle bombardıman eder yazar sizi, bu tip yazıların her cümlesinde durup tefekkür yapmanız gerekir, yorulursunuz. Bu tip kitaplar için ileri düzeyde okuyucu olmanızda yarar vardır. Yoksa soğuyabilirsiniz okumaktan.
Avrupalı ve Doğulu yazarlarda dolgu malzemesi ve edebiyat daha fazladır. Amerikalılar doğrudan fikre kitlenir, en yoğun ve net şekilde koyarlar fikirlerini. ABD eğitim sistemi de lüzumsuz fazlalıklara yer vermez. Özellikle bilimsel kitaplarında fazlaca edebiyat bulunmaz.
Konumuza dönersek, önemli yerlerin satır sonuna çek işareti, daha önemli ise yıldız koyabilirsiniz, çok önemli fikirlerde üç yıldıza kadar çıkabilirsiniz. Hayret ve dikkat için ünlem, anlaşılmayan ve/veya inanmadığınıza soru işareti, tarif için T, Biyografi için B, istatistik için İ harfi koyabilirsiniz. Bunlar benim yıllar içinde geliştirdiğim kişisel işaretlerim.
Haa, ben bu işaretleri koyduktan sonra geri dönüp bir daha bakıyor muyum o satırlara? Neredeyse hiç bakmadım okuduğum kitaplara ikinci kez. Ama bu işaretleri koymak fikirlerin kafama yerleşmesine yardımcı oluyor. Haberim olmadan tam dikkat konsantre olduğumun göstergesi bu her satırda güzel fikir arayıp bulmak. Onları işaretlemek, yıldızlamak da güzel fikir bulma heyecanımın göstergesi. Sevincimin, hayretimin ifadesi. Yani bu okuma tekniği mutlak yoğunlaşma tekniği. Fikirleri yudum yudum içme tekniği..
Koyduğum işaretler aktif tepkimin, fikirleri çok iyi algıladığımın göstergesi oluyorlar. Belki 3 dakika sonra unutuluyorlar ama zihnin gerisinde, kültür hamurunun içinde yerlerini habersizce alıyorlar. Tamamen unutulsalar da yıllar sonra başka bir fikri okurken veya dinlerken en azından o fikir veya bilginin doğruluğundan hemen şüphe sinyali gönderiyor şuuraltı. Yani mutlak şüpheci oluyorsunuz, kendi bilgilerinizin doğruluğuna bile karşı. Hatta bu duygu okadar ileri gidiyor ki, iyice bildiğiniz bir konuda birisi yanılıyorsun dediğinde kesin yanıt veremiyor, ama eve gidip o konuyu bir kez daha okumaya can atıyorsunuz. Başkasına iddia için mi? Asla.. Bizim dünyamız o dünyadan uzak. Kendimizden şüphemizi gidermek için yalnızca..

Aziz Dostlarım,
Şimdi de gelelim okurken beynimizde neler olup bittiğine. Önce okurken düşünmeye başlarız. Yazarın gerçek mesajını en iyi, dostane niyetle anlamaya çalışırız. Onunla kafamızda kavga etmeyiz. Yoksa takip eden cümleleri anlamadan okumuş, atlamış oluruz. Tartışmalı fikirlerin yanına soru işareti koyup geçeriz. Ama kitap Türkçe ise ve yazar Öztürkçe-Osmanlıca kavgasına taktırmışsa yandınız. Berbat eder o güzelim fikir ziyafetini.
Neyse.. Gerçek bir felsefe anında kitabı kapatıp düşünmeye başlarız. Sonra tekrar devam ederiz. Ama asla fikir ezberlemeyiz. Kavramlar beynimizde darmadağın olur. Sonra bu paramparça kavramları beynimiz kendi kimliği ile yoğurur, kişiliği içinde eritir, kendisi ile uyumlu hale getirir. Yani suda eriyen şeker gibi olur yeni fikirler beynimizde. Ve kişiliğimizle ahenk içinde bizim olur yeni fikirler.
Bakın sizlere ezber bilgi ile fikir arasındaki farkı şöyle anlatayım. Bilirsiniz çok büyük edebiyatçılar vardır. Bunlara bir anda edat, zarf nedir diye sorsanız belki unutmuşlardır bile. Neden? Zira bu kelime ve kavramlar vaktiyle zihinleri disipline etmek için gerekli araçlardı. Görevlerini yerine getirdiler, kurallar, sistematikler beyinleri düzene soktu, bunlar da unutuldu gitti. İşte kültür de böyle birşey. Bilgi başlangıç için yararlı bir veri. Ama uzun vadede kimlik içinde eriyip insanın kendi kişiliğine dönmek kaydıyla.
Eğer ezberde takılır kalırsanız çift, hatta çok kimlikli olursunuz. Beyni- nizde yanyana, birbiriyle ilgisiz, uyumsuz, parça parça, yama gibi, çatışan, farklı bilgi ve fikir grupları oluşur. Ezbercilik bu nedenle çok zararlıdır, insanın kendisiyle barışık bir kimlik oluşturmasını önler.
Lezzetli okumak için ezberi mutlaka aklımızdan defetmeliyiz. Lezzetli okumak özgürce, sorumsuzca okumaktır. Okumuş olmak için okumaktır. Lezzeti için, tadı için okumaktır. Dikkatsizce okumaktır. kimseye hesap vermek, bilgi göstermek, güç gösterisi veya aferin almak için olmayan okumaktır. Merak edip cevabı bulduğunda, veya bir yaratıcının cümleleri hatta tek kelimesi karşısında büyülenip orgazm benzeri zevk almaktır.
Lezzetli okumada beyin ezberlemek için zorlanmaz. Okuyup geçersiniz. Lezzetli okumada Hızlı Okuma Tekniğine de gerek yoktur. Yemek gibi, lezzetli okumada da acele olmaz. Zevkle, sindire sindire, işaretleyerek gidersiniz, bu da beyninize gerekli sinyalleri gönderir. Beyniniz hiç yorulmaz. Haa, zamanla bazı fikirler ve kelimeler karşınıza artan sıklıkta çıkmaya başlar, dikkatinizi çekerler. İşte o durumlarda merakınız uyanır, bu kelime ve fikirler üzerinde daha bir durmaya başlarsınız, zaman içinde de bunlar sizin malınız olur, bilinçli fikirleriniz, hatta ideolojiye varan katılıkta kimliğiniz olur. Ama ezber değil, zamanla yoğrularak geliştikleri için artık orijinal hallerinde değil, kişiliğinizle yoğrulmuş size ait fikirlerdir, fikri kişiliğinizin kimyasıdır artık bu fikirler.

Evet Aziz Dostlarım,
Size kısaca kendi tecrübemi aktarmaya çalıştım. Her insan kendi içinde bir hazine, kendi içinde bir kozmos. Kimbilir sizlerde ne tecrübeler, ne fikirler var. Bu tecrübelerimizi insanlarla paylaşmayıp mezara götürmek bize yasak. Şifahi toplumlar bunu sözlü yapmaya kalkıyorlar. Ama akıl bedava, alıcısı yok. Halbuki yazan ve okuyan toplum olmalıyız. Nasıl başlamalı? Lezzet için, Sorumsuzca okumakla başlayabiliriz işe. Kitabımızı okurken şerhedelim, kenara aklımıza geliveren fikir kıvılcımlarını kaydediverelim.. İşte bu an tefekküre, yazarlığa emekleme başlangıcıdır.
Ve kitap bittiğinde, derkenar ünlemleriyle, yıldızlarıyla, soru işaretleri ve şerhleriyle artık sadece yazarın değil, onunla ortak olarak sizin de eseriniz olmuştur.
İşte bu kitabı kimseye ödünç vermeyin. Zira tek nüsha ve sizin eseriniz. Siz artık minik bir yazar, minik bir düşünürsünüz.
Belki de ruhunuzda uyanmayı bekleyen dev bir yaratıcıyı, bir dehayı dürtüklediniz?
Kalın sağlıcakla.

Bunlar da hoşunuza gidebilir: