Türkiye ve Avrupa Birliği

Aydın Nurhan
Büyükelçi (e)

24 Mart 2023

Türk’ün Kızıl Elması Batı’dır. Türk bu hedefinden vazeçmemiştir. Vazgeçemez. Güneş Doğu’dan Batı’ya gider. Türk de Batı’ya gider. Avrupa da Batı’ya, Amerika’ya gider. Amerikan teknolojisi Batı’ya, Kaliforniya’ya gider. Oradan okyanus aşar Japonya, Kore, Tayvan, Çin’e geçer. Oradan Türkistan’a geçecektir kuşkusuz.

Türkiye okyanus aşarak Türkistan’daki köklerine gelecek taze kan ile dallarını, yapraklarını Avrupa’ya uzatacaktır şüphesiz. Avrupa üzerindeki insan Türk’ü istemezmiş. Sorun değil. Türk’ü insan çağırmasın, dert değil. Türk’ü coğrafya çağırıyor. Viyana güç ötesi yayılmanın, yorgunluğun kapısıydı.

Genç, dinamik Cumhuriyetin çocukları 1960’lı yıllarda Avrupa’ya geçtiler. Göçebe ruh ölmemişti. Dünyanın her noktasını vatan yapardı Türk. Ve sabırlı idi. Nereye gitse yönetime geçiyordu. Ve bu ruh korkutuyordu Avrupalıyı. Türk çocuklarını elit gimnazyum değil, çırak okullarına yönlendiriyorlardı. İlk nesil Anadolu ahlak değerleriyle sağlam bir nesildi. Sonraki nesiller Anadolu değerleri ile Batı değerleri arasında sendeledi. Ve nihayet Anadolu ve Batı değerlerinin ahenkli sentezini oluşturmaya başladılar. Türkiye’nin Batı’daki öncü kuvvetleri 21. Yüzyıl Avrupa Türk gençliğidir.

Bir yandan öncü Avrupalı Türkler ”Türk”ü Avrupa’ya kabul ettirecekler, arkadan güçlü Türkiye Avrupa Birliğinin kapılarını sabırla zorlayacaktır. Yani bu iki ayaklı bir stratejidir. Türk’ün oyunu Osmanlı azınlığı Ermeni, Rum, Yahudi lobilerinin Batı’daki etkisinin çok ötesinde bir güç oyunudur. Batı medeniyeti yorgundur. Yeni bir ruh, yeni bir enerjiye ihtiyacı var. Türk ise tarihde hep yorgun medeniyetlere hayat öpücüğü veren, onların ömrünü uzatan güçdür. Ve öyle bir gün gelecektir ki, Türk’ün kapıyı zorlamasına gerek kalmayacaktır.

Bu genel girişten sonra gelelim Avrupa’nın şu andaki durumuna. ABD Rusya’yı Ukrayna üzerine kışkırtıp saldırtmış, milyonlarca Ukraynalıyı amaçlarına feda etmiştir. Bu savaş sadece Rus ve Ukrayna halklarına değil, Avrupa halklarına da ağır bedeller ödetmiştir. Avrupa’daki ekonomik çöküş toplumsal patlamalara yolaçacak, hükûmet krizleri getirecek, sertleşen halk gösterileri de sertleşen polis müdahalesi ve otokrat yöntemlere yolaçacaktır.

Avrupa’daki ekonomik sıkıntıların artması kısa süre sonra anti-Amerikancı protestolar getirecek, şu anda birlik mesajları vermeye çalışan NATO’da ciddi sarsıntılara yolaçabilecektir. Ekonomik sıkıntılar, covid salgını sırasındaki birbirinin malını çalan Avrupalılar için çok daha ciddi yol ayrımlarını zorlayacaktır. Avrupa, başta Almanya olmak üzere, II. Dünya Harbinden bu yana Amerikan hegemonyası altındadır. Gelinen bu aşamada hegemonya zorlanmaya başlamaktadır. Batı birliği zorlu bir sınava girmektedir. Ukrayna savaşı Batı için tarihi bir dönüm noktasını beraberinde getirmiştir.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini bu ortamda değerlendirmekte yarar vardır. Tek kutuplu Amerikan Hegemonya çağı sona ermektedir. Yeni çağ belirsizliklerle doludur. Birinci Dünya Harbinde bizi kimse kendi yanına almak istememişti. Sonra savaşta Kudüs’ümüz düşünce müttefikimiz Almanlar haçlı ruhuyla sevinmişti. Kısa süre sonra Batı ile Doğu çatışması başlayacak. Hiç umulmadık bir anda sarı ırk, yani Çin, Japon, Koreliler Batı’ya karşı birleşebilirler.

Türkiye şekillenen yeni dünyada yerini nasıl belirlemelidir? Türk’ün kaderi, yukarıda söylediğimiz gibi, yorgun medeniyetlere hayat öpücüğü vermektir, Türkistan’daki kardeşlerimizi de yanımıza alarak, Batı ile birlikte hareket etmektir, Doğu’ya karşı Batı’dan yana olmaktır. Üçüncü Dünya savaşına giderken Türk’ün başka seçeneği yoktur. Batı istese de, istemese de onunla birlik olmaktır.

Batı’ya düşen ise akıllanmak, haçlı ruhundan, Türk ve İslam nefretinden kurtulmak, yükselen Cumhuriyetimize karşı Tukidides Tuzağı denilen ”Yılan küçükken başının ezilmesi” stratejisinden sıyrılmaktır. Atatürk’ün kurduğu dinç, dinamik, yükselme çağındaki Cumhuriyetin PKK ve FETÖ ile çökertilemeyeceğinin artık kafalara dank etmesidir.

Ve nihayet Türkiye’nin NATO ve AB camiasında bulunmakla birlikte, hayati çıkarlarının gerektirdiği alanlarda özgür hareket alanının genişlemesinin kabul edilmesi, keza Avrupa’nın söz sahibi ilk beş siyasi gücü arasına girmesinin psikolojik olarak Avrupalı’nın ruhuna sinmesidir. Avrupalı için işin en zor yönü de bu psikolojik dönüşümdür. Mümkün müdür? Asırlarca ezdikleri, sonunda holokost uyguladıkları Yahudileri içine sindirebilmiş Avrupa, Türkleri de gün gelir içine sindirebilir. O günlerin çok uzak olmadığını hissediyoruz.

Bunlar da hoşunuza gidebilir: