http://m.star.com.tr/acik-gorus/trumpin-ikircikli-halleri-afganistan-ici...
ABD mevcut Afgan politikasında ısrar eder, savaş devam ederse zaten çok etnikli, çok mezhepli, feodal aşiret bağları çok keskin olan ülke daha fazla dayanamaz ve parçalanır. Amaç Afganistan’ı parçalayıp oradan “Kürdistan benzeri” vasal devletçikler kurmak ise, savaş o netice alınana kadar sürdürülecektir.
ABD Başkanı Trump iktidara gelmeden önce diğer siyasetçiler gibi Afganistan’dan çekilme yanlısıydı. Ama seçilince asker ve stratejistlerin etkisine girdi, “şimdilik” Afganistan’da kalmaya karar verdi. Son konuşmasının özü “çözümsüzlük”tür. Yani Trump şu anda kararsızdır, günü kurtarmaya çalışmaktadır.
Tarih trendinde emperyalizm/kolonyalizm Asya’dan çekiliyor. Önce İngiliz ve Fransızlar çekildiler, şimdi ABD direnmeye çalışıyor. ABD Asya’da artık siyaset bilimci Prof. Paul Kennedy’nin overstretch (güç ötesi yayılma) olarak tanımladığı duruma düştü. ABD politikacıları bu durumu görüyor, Afganistan’ı terketmek zamanı geldiğini hissediyorlar.
Askerler ise yükselen Çin tehlikesi ve III. Dünya Savaşı hazırlığı amacıyla ülkede kalmak istiyorlar. Kalma görüşünü destekleyen iki faktör daha var. Afganistan ABD’nin yeni silahlarını deneme alanı. Ve bir de savaş durduğunda işsiz kalacak ABD ordusunun düşeceği amaçsızlık.
Trump’ın konuşmasında öne çıkan hususlardan biri Pakistan’a baskı. Trump, Taliban liderlerine evsahipliği yapan Pakistan’a baskı yapsa ve birlikte Taliban’ı bitirseler ABD ordusunun Afganistan’da bulunma gerekçesi kalmaz, o nedenle bu konuda ne kadar samimidir, şüphelidir. Pakistan’a baskı o ülkenin Çin’in kucağına itilmesi sonucunu da doğurabilir, bu nedenle ABD’nin Pakistan politikası da ciddi değildir. Hindistan’ın Afgan sorununa bulaştırılması ise, bu ülkenin Çin’e karşı ABD ile ittifaka hazırlanması olarak düşünülmelidir.
Tarafsızlık mümkün mü?
Şimdi gelelim konunun özüne. Afganistan’daki dört yıllık görevimden edindiğim tecrübe bana sorununun en isabetli çözümünün TARAFSIZLIK olduğunu söylüyor. BM Güvenlik Konseyi’nce garanti edilmiş İsviçre tipi tarafsızlık.
Avrasya’nın en stratejik konumu olan Afganistan; ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Pakistan, İran, Hindistan ve Vahabi Arap ülke çıkarlarının çatışma alanı. Bu ülkelerin hepsi birbirinden korkuyor, hiçbiri birbirine güvenmiyor ve Brzezinski’nin satrancı Afganistan üzerinde oynanıyor. Afgan savaşının durması, bu ülkenin huzura kavuşması ancak İsviçre tipi tarafsızlıkla mümkün olabilir. ABD acaba tarafsızlık konusunda ikna edilebilir mi?
Bilindiği gibi modern terörizmin babası Lawrence’dır. Osmanlı ordusuna karşı başarılı olan İngiliz Lawrence yöntemini daha da geliştiren ABD, Kaide ve Taliban’ı yaratıp Sovyet İmparatorluğunu çökertti. DAEŞ ise Suriye ve Irak’ı çökertmekle görevli. Daha ileri bir aşamada Uygur Müslümanları fanatikleştirilip Çin’e karşı da kullanılabilir, uyanık olmalıyız.
Günümüzde gelişmiş ülkeler arasında nizami harp bitti. Nükleer terör dengesi nedeniyle artık vekalet savaşları dönemindeyiz. Afganistan bu savaşların en acımasız tiyatrosu. Tasavvuf ehlinin anayurdu olan, erenler diyarı bu ülke halkı nasıl oldu da fanatikleştirildi? Nasıl robot canavarlar yaratılabildi bu güzelim topraklarda?
ABD’nin Afganistan’da bulunma nedenleri konusunda iki ana görüş bulunmakta:
1. Prof. Brzezinski’nin Grand Chessboard kitabındaki stratejik yaklaşım. İngiltere ile Rusya arasındaki Great Game artık yeni baş aktörler ABD ve Çin ile devam etmekte. ABD Afganistan’a Çin’i (ikincil olarak Rusya ve İran’ı) kontrol için girmiştir.
2. ABD, Afganistan’a 11 Eylül’ün intikamı için girmiş, hala terörist kovalamaktadır. Bir Harvard araştırmasında Irak ve Afganistan savaşlarına 6 trilyon dolar harcandığı ifade edildiğine göre bunun yarısı Afganistan için dense, “din fanatiklerini” avlamak için 3 trilyon dolar harcanmış olmasına aklıselim sahibi hiç kimsenin inanması mümkün değildir.
Bu iki teze karşılık Başkan Trump seçimler sırasında bir üçüncü absürd tez daha ortaya atmış, Afgan işgalinin sürdürülmesine gerekçe olarak “nükleer Pakistan’ı Afganistan’dan kontrol” etmeyi göstermiştir. Ve nihayet geçtiğimiz ay içinde o iddiasını bırakıp bu kez de işgal gerekçesi olarak Afganistan’ın zengin madenlerini göstermiştir. ABD’nin düştüğü hazin durum budur…
‘Vasal devletçikler’ dönemi
Yükselen Çin tehlikesine karşı küresel stratejisinde ciddi rota düzeltmesi yapacağı yerde hala İsrail için girdiği Orta Doğu bataklığında debelenmesi, yeni düzenler peşinde koşması ABD’ye çok ciddi hatalar yaptırmakta, hatta küresel meşruiyetinin artık ciddi olarak sorgulanmasına yolaçmaktadır.
ABD mevcut Afgan politikasında ısrar eder, savaş devam ederse zaten çok etnili, çok mezhepli, feodal aşiret bağları çok keskin olan ülke daha fazla dayanamaz ve parçalanır. Amaç Afganistan’ı parçalayıp oradan “Kürdistan benzeri” vasal devletçikler kurmak ise, savaş o netice alınana kadar sürdürülecektir.
Taliban’a yaklaşımda bir başka değerlendirme;
1. Taliban arasına fitne sokup onu parçalayarak güçten düşürüp barışa zorlamak.
2. Taliban’ın başında güçlü lider olmasını desteklemek. Barış müzakerelerini grubuna hakim güçlü liderle yapmak.
3. DAEŞ’in Taliban’ı yıpratması, Taliban savaşçılarını kendi tarafına çekmesi yoluyla Taliban’ın zayıflatılıp barış masasına çekilmesi.
ABD ve Afgan yönetimlerinin bu faktörlerden hangilerini tercih ettikleri de net olarak anlaşılamamaktadır.
Şimdi bir de Taliban ne istiyor, ona bakalım. Taliban’ın talepleri iki ana noktada özetlenebilir:
1. Şeriat/anayasa: Şeriat anayasaya konsun. Bu talebin gerçekleşmesi uzun yıllar alacak maraton müzakereler gerektirecektir. Dünyanın en büyük İslam alimleri de biraraya gelse konunun içinden çıkılması zordur. Bir örnek verelim; Suudi Arabistan, İran, Pakistan ve Afganistan hükumetlerinin hepsi ya İslam devletiyiz, ya da şeriatla yönetiyoruz diyorlar. Ama uygulamalar o kadar farklı ki? Hangisi gerçek şeriat? Şeriat/anayasa konusunda uzlaşıldı diyelim. Taliban tek başına mı iktidar olacak, yoksa şimdiki hükümet ile koalisyon mu yapacak yumuşak bir geçiş süreci için?
2. Taliban’ın ikinci koşulu ise Amerikan askerlerinin ülkeyi terketmesi. Hatırlanacağı üzere ABD, Kırgızistan ve Özbekistan’da da üs kurdu, ama fazla tutunamadı. Zira bu ülkeler hala Rus ve Çin nüfuz bölgeleri. ABD’nin elindeki tek seçenek 11 Eylül bahanesiyle işgal ettiği Afganistan’da şu veya bu şekilde kalıcı olmak. Bu ortamda dört yıldızlı generallerin III. Dünya Savaşına hazırlanmak yerine çölde ‘dinci’ kovalamak için trilyonlar harcamasının amacı sorgulanmalıdır.
Fikirlerimizde yanılıp ABD’nin Afganistan’ı samimi olarak terketmek istediğini görmeyi gerçekten isteriz. Aslında barış için ortada iki görüş bulunmakta.
1. Afgan Hükumeti ile Taliban arasında doğrudan müzakereler: Afgan yetkililer ne kadar barışı biz yaparız deseler ve büyük ülkeler de inanmış görünerek onları destekleseler de son karar vericinin ABD olduğunu herkes bilmekte. Kaldı ki Hükumet ABD askerinin ülkede sürekli kalması anlaşması yapsa Taliban bunu sürekli ihanet olarak nitelendirecektir.
2. Savaşan taraflar olarak ABD ile Taliban arasında doğrudan barış müzakereleri: Barış anlaşması Taliban ile ABD arasında sağlanıp Taliban iktidara gelme karşılığında ABD askerlerine kalıcı üs verse, o zaman sorumluluğu Hükumet değil, Taliban sırtlanmış olacaktır. BM Güvenlik Konseyi garantili “tarafsızlık” çözümü dışında en gerçekçi çözüm bu gibi görünmekle birlikte yine de geçici bir çözümdür, uzun vadede Asya’nin kalbinde uzaktan gelmiş yabancı bir gücün varlığı çözümden ziyade yeni sorunlara gebe olacaktır.
Keza, diyelim Taliban siyasete girdi, ABD de askerlerini çekmeyi kabul etti. ABD Taliban’ın nasıl davranacağını görmeden ülkeyi terkeder mi? ABD Taliban’ı bir süre izleyeceğim dese Taliban buna razı olur mu? Afganlıların meşhur sözü, “kol saati sizde, zaman bizde”. Gerçekte ABD’nin bölgedeki meşruiyeti hızla çöküyor. Yakında silahla korkutmak dışında hiçbir siyasi enstrümanı kalmayacak.
Bu kapsamda bir başka alternatif ülkeyi Vietnam tarzı terketmektir. Bu tehlike uzak bir ihtimal de olsa ABD halkının umulmadık bir savaş yorgunluğu ve isyanı sonucu gerçekleşebilir, sonucu korkunç olur.
Bir başka ihtimal Irak tarzı çekilme olabilir. Afganistan da Irak gibi karmaşık etnik ve mezhebi yapıya sahip olduğundan, sorumsuzca bir tahliye bu ülkeyi de kaosa ve parçalanmaya maruz bırakır. Ve Afganistan parçalanırsa o tsunamiden Pakistan da kurtulamaz, devamında İran ve Hindistan da.
Ve nihayet “Beyaz adamın görevi”; Afganistan’a demokrasi götürme ve ulus inşa etme amacı! Eski Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice itiraf etti sonunda. “ABD’nin Afganistan’da hiçbir zaman bu gibi amaçları olmadı.” dedi…
Sonuç, ABD küresel dönüşüm çağına hazırlıksız yakalandı, kafası karışık, stratejileri net değil. Amaçlarını ne kendi halkına ne de dünya kamuoyuna inandırıcı şekilde anlatamıyor. Bunun bedelini şimdilik sadece Müslümanlar ödüyor. Ama 21. Yüzyıl modası olmaya yönelen terörizm giderek Avrupalı ve ABD’li gençleri de cezbetmeye başlıyor.