DİPLOMATİK HİTABET
Çeşme, Mayıs 2025
Sevgili Öğrenciler,
Diplomasi Mesleğine girerken dikkate almanız gereken önemli konulardan biri kamu diplomasisi. Onun da önemli bir dalı, hitabet sanatı.
Günlük hayatımızda bir çok insan tanırız. Yaş kemale ermiş, hala kürsü korkuları vardır. Toplumlara hitap etmekten korkar, heyecanlanırlar. Veya insanız, öğrenciler karşısında rahat konuşuruz da, bir Kral veya Cumhurbaşkanı huzurunda konuşurken heyecanlanırız. Konuşmamızı kağıda yazmışsak, onu okurken bile ter döker, şaşırırız.
Ama diplomat için korku ve heyecan söz konusu olamaz. Her an, her konuda, her toplum önünde mantıklı, soğukkanlı, anlamlı konuşmaya mecbursunuz. Ve bilir misiniz? Bu meleke pratik içinde kısa sürede kazanılıyor. Zira kaçış yok, mesleğin önemli bir gereği, naçar öğreniyorsunuz toplum önünde konuşmayı.
Ben Mülkiye’de ders verirken öğrencilerime elimden geldiğince kürsüde konuşma yaptırıyordum. Sanırım hocalarınız da sizleri kamu diplomasisinin bu dalında hazırlıyorlardır.
Bu makalede amacımızı şöyle ifade edelim, toplum önünde konuşmak lisans düzeyimiz olsun, bu makalede öğreneceğiniz diplomatik hitabet de lisans üstü amatör eğitim olsun.
Haydi gelin başlayalım dersimize.
Diplomasinin bir anlamı ne idi? Muhataplarımızı barışçı yöntemlerle bizim istediğimiz alana kazanma çabası idi. Kamu diplomasisi de grassroots dediğimiz geniş halk kitlelerini davamıza kazanma sanatıydı. İşte burada devreye diplomatik hitabet sanatı giriyor.
İyi bir diplomatın niteliklerine bir bakalım.
Bir numaraya engin bir kültürel ufuk koyalım. Her alanda, her toplum önünde, her an konuşma sürprizine hazır olmak gerek. Bunun için okumak, okumak, okumak gerek. Kitap sevdalısı olmak gerek. Diplomatlar dünyayı dolaşıp sürekli yer değiştirdikleri için yalnız insanlardır. İstemeseler de zamanla kitapla dost olurlar. Bu da onların önünde engin ufuklar açar.
İkinci niteliğimiz, tefekkür. Diplomat mütefekkir olmalıdır. Yani kitaplardan ve çevreden aldığı hammaddeyi, bilgiyi, tecrübeyi, beyin denen fabrikada işleyip, fikre çevirebilmelidir. Diplomat fikir üreten insanlardan olmalıdır.
Asgari şartları koyduk. Diplomat engin ufuk sahibi, fikir üreten, kürsüden korkmayan aydın kişi.
Artık teknik konulara girebiliriz.
Diplomatın geniş halk kitlelerine hitabı az rastlanılan pratiklerdendir. Yabancı ülkelerde geniş meydanlarda kendi halklarına ve yabancı halklara hitapları çok özel, evsahibi ülke ile işbirliği ve mutabakat içinde gerçekleştirilebilecek festival vb. faaliyetlerde söz konusu olabilir. Bu istisnalar dışında kural, diplomatlar genelde kapalı mekanlarda, özel dinleyici kitlelerine konuşurlar.
Diplomatlar öncelikle temsilciliklerimizdeki etkinliklerde konuşurlar. Milli gün davetleri, yemekler, kokteyller, vatandaşlarımız için düzenlenen toplantılar vesilesiyle konuşmalar yaparlar.
Milli gün resepsiyonları, ikametgah salonu büyük ise ikametgahlarımızda, yetersiz ise otel salonlarında yapılır. Milli günlerde evsahibi ülke ile ilişkilerinizin mükemmelliğine oranla Bakan, Başbakan, hatta ender durumlarda Devlet Başkanı katılabilir. Milli marşlar okunduktan sonra misyon şefi ve sonrasında evsahibi Devlet adına katılan şeref misafiri birer konuşma yaparlar. Konuşmalar basma kalıp, iki ülke arasındaki siyasi, ticari vb. dostluk temalarını işleyen konuları kapsar.
Medeni ülke halkları konuşmaları saygı ile, çıt çıkarmadan dinlerken, bir çok ülkede salon uğultulu olur, bir de yemek büfesi konuşmalardan sonra açılacağı için, davetlilerin aklı yemekte olur.
Burada aklınızda kalması gereken incelik, konuşmaları mutlaka gerekli olan güncel bir iki mesaj ötesinde uzatmamak, bir veya iki akılda kalacak fikir vermek ve idealde süreyi beş dakika ile sınırlı tutmaktır.
Türk diasporasının kurduğu derneklerde ve cami külliyelerinde de konuşmalar yapmanız beklenir. Burada da keza kısa konuşmak gerekir. Özellikle geniş ailelerin çocuklarıyla katıldıkları toplantılarda sizi fazla dinleyen olmayacağı için lafı kısa kesmekte yarar vardır.
Atalarımızdan bir numaralı nasihat
Etrafını cami,
Ağyarını mani
Gerekli her şey
Gereksiz hiç bir şey
Yabancı Üniversite ve Düşünce kuruluşları da uçak parası ve otel masraflarını karşılayarak Büyükelçileri konuşmacı olarak davet ederler. Panellerde konuşma süresi 10-15 dakika ile sınırlıdır. Bu da ihtiyatlı bir hesapla azami üç sayfa demektir. Katıldığım hiç bir panelde bu sürenin yettiğini görmedim. Koca akademisyenler, diplomatlar vs. kendilerini bir türlü bu disipline sokamıyorlar. Moderatörler sürekli süre doldu müdahalesinde bulunuyorlar.
Benim tercihim, bir Büyükelçi panellere de tabiidir ki katılmalı, ama fikirlerini acele etmeden, derli toplu, rahatça sunabileceği yarım saatlik konferansları tercih etmeli.
Churchill’e atfedilen bir anekdot vardır.
Bize konuşma yapar mısın demişler.
“Eğer uzun bir konuşma yapmamı isterseniz hemen başlayabilirim.
Ama kısa bir konuşma isterseniz, hazırlanmak için bir aya ihtiyacım var.”
demiş.
Sizlere bir örnek vereyim, ben sosyal medyayı etkin olarak kullanıyorum. Vaktiyle gazetelere de makaleler yazdım, hala zaman zaman yazıyorum. Şu anda sosyal medyada amacım, üç dört satırlık fikirler yazmak ve insanları düşündürmek. Amacım her bir mesajımın bir kompozisyon konusu olabilmesi.
Kısa ve etkili yazma ve konuşma, zor ve uzun yılların tecrübelerini gerektiren, biraz da Allah vergisi hünerler. Unutmayın, etkin, vurucu fikri olanlar, onların hatırda kalabilmesi için lafa boğmaz, konuşmayı kısa tutarlar. Bir insan ne kadar uzun konuşursa akılda kalacak fikirler o kadar silikleşir, değersizleşir.
Bilirsiniz, uzun konuşma çoğu zaman bayar. Sizlere uzun konuşmanın farklı bir örneğini vermek isterim. Yıl 1997 olmalı. Yer Şikago, Council on Foreign Relations. Konuşmacı meşhur hatip, eski New York Eyalet Valisi Mario Cuomo. Adam bir başladı, tüm kuralları yıkarak iki saat konuştu. Salon hayran, çıt yok, adamın ağzının içine düşmüş. Konuşma bitti, müthiş bir alkış.
Şimdiii…
Salondan çıkarken herkes birbirine soruyordu… Bu adam ne dedi???
Boş konuşmaydı, akılda kalan bir şey yoktu, ama sanat idi.
Biraz da konuşma tarzımıza bakalım.
Özel, kişisel nedenle eğitimde beni en rahatsız eden konu, kısık, cılız, ölmüş bir sesle konuşan öğretmenlerdi. İki kulağımdan da ameliyat geçirdiğim ve dersleri duyamadığım için başarım etkilenmişti. Bizim zamanımızda sanırım öğretmenlere bu tip incelikler öğretilmiyordu pedagoji derslerinde.
Konuşma amacı, karşınızdakine mesajınızı iletmek, muhatabınızın onu doğru anladığından da emin olmaktır. Mıymıntı, ölmüş sesle sırf kendi duyacağınız tonda konuştuğunuzda amaç hasıl olmayacağına göre,
– Öncelikle neşeli ve enerjik girmek gerek konuya.
– İngilizce’de ”ice breaker” denir, ciddi konuların soğukluğu ve yavanlığını yumuşatmak için konuşmaya salonda tebessüm, hatta gülüş yaratacak bir anekdot veya espri ile girilir.
– Bir diplomattan beklenen asgari nitelik dil hakimiyetidir. Ana dil ve yabancı dilde telaffuz hatası affedilmez. Gramere gelelim. Cümlelerde vurgulama ve tonlamalar sonuç alıcı tekniklerdir. Ve tabii beden dili. Siz evet derken bedeniniz hayır diyebilir, aman dikkat.
– Bu noktada bir anekdot; Diplomasi nokta virgül mesleğidir denir. Konulan veya konulmayan, veya yanlış yere koyulan noktalama çok ağır sonuçlara yolaçabilir.
– Edebiyat derslerimizden hatırlarsınız, bir örnek verelim,
Müderris Efendi, Şehzadeye
“Oku adam ol, baban gibi eşek olma!”
”Oku adam ol baban gibi, eşek olma.”
demiş.
Virgül farklı yerde okununca padişaha kelle kaptırmak var değil mi?
Yunus Emre ne demiş? “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı”.
– Konuşmada iletilmek istenilen azami üç veya dört vurucu fikrin, salondan ayrılanların zihinlerinde kalıcı etki yaratacak şekilde yalınlaştırılmış ve vurgulanmış olması gerekir. Konuşmanın gerisi dolgu malzemesidir, söylenmese de insanlar bir şey kaybetmiş olmazlar.
– Özellikle uzman olarak çağırılmışsanız, size yapılan yol ve otel masrafına değer, bilinmeyen konulardan ve fikirlerinizden bahsetmeniz beklenir. Üniversitede iseniz, öğrenciler birer ikişer sıvışırlar monoton ve uzamış konferansınızdan.
– Aman dikkat, özellikle üniversite öğrencilerine vereceğiniz konferanslarda değil siyasete girmek, siyasi tercihlerinizi hissettitmek bile konuşmanızı heba edebilir, öğrenciler toplantıyı terkedebilirler.
Bu arada yol ve otel masrafı demişken, bir hatıramı nakledeyim;
Uzun yıllar önce, İslam İşbirliği Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Genel Müdürüyüm, Bangladeş’de tarım toplantısı düzenledik. 57 üye ülkenin tarım uzmanları ile toplantı yapıyoruz. Dışişleri pratiğidir, uluslararası toplantılarda yapılacak konuşmalar Bakanlık silsile-i meratipi içinde önceden hazırlanır.
Geri ülkeler ile ileri ülkeler arasındaki fark, ileri ülkeler toplantılarda öne sürülmesi ve savunulması gereken bir kaç ana maddeyi oluşturup, gerisini esnek olarak delegeye bırakır. Yani Devlet diplomatının yeteneklerine güvenir, onu tarzında rahat bırakır. Geri, otoriter Devlet ise, hem diplomatının yeteneğine, hem de sadakatine güvenmez, önceden hazırlanmış beş altı sayfalık metni toplantıda virgülüne dokunmadan okumasını ister.
Bizim toplantıya gelen delegeler de resmi tezlerini kağıtlardan uzun uzun okumaya başladılar. Kısıtlı zamanımızı heba ediyoruz, toplantı düzenleyici olarak onlara, bu tip toplantıların beyin fırtınası amaçlı yapıldığını, çoğu business sınıfı yolculuk ve beş yıldızlı otellerin maliyeti ile pahalı toplantılar olduğunu, toplantıda ülkelerimizdeki tarım sorunlarını nasıl çözebileceğimiz konusunda arayışlarımıza yanıt bulma amacımız olduğunu, toplantıdan hiç olmazsa üç beş yaratıcı çözüm ile ayrılmazsak on binlerce dolarlık masrafın çöpe gideceğini anlattım.
Kıssadan hisse..
Üniversitede konferans da olsa, uluslararası müzakere de olsa, hazırlığınızı ciddi yapın, ”farklı” olun. Fark yaratın. Konuşmanızın sonunda insanlar ”Dinlediğimize değdi. Bilgilendik, yeni düşünceler tetiklendi beyinlerimizde” desinler. Düzenleyiciler ”Uçak, otel ve organizasyon masrafına ve emeğimize değdi.” desinler.
Ve nihayet size kendi konuşma tecrübemden kısa bir bilgi vereyim;
Bilirsiniz en etkin konuşma, salonun nabzını tutabilen, irticalen konuşma. Ben de bu yöntemi tercih ediyorum.
Bir de kağıttan okunan konuşmalar var. Bu tip konuşmalar özellikle Cumhurbaşkanları ve yüksek görevlilerin çok hassas durumlarda hata ve dil sürçmesi gibi olasılıkları sıfırlamak için seçtikleri özel bir yöntemdir. Jest, mimik ve vurgularla renklendirmek mümkün olsa da yavan ve kuru bir yöntemdir.
Benim tercihim daima irticali konuşma. Tabii bunun için konunuzu çok iyi hazmetmiş ve konu hakkında epey tefekkür etmiş olmalı, kendinizden emin ve güvenli olmalısınız.
Önceden yazılmış metni kağıttan okuma yöntemine gelince.. Önemli gördüğüm ve kitaplaştırmak istediğim bu tip konuşmaların amacı geleceğe not bırakmak. WEB sitemde göreceğiniz gibi, ”Bir Büyükelçinin Düşünce Dünyası” ve ”Reflections of a Turkish Ambassador” kitaplarım, yaptığım konuşma ve yazdığım makalelerin gelecek nesillere tecrübe aktarımı için derlemeleridir.
Son zamanlarda yeni bir yöntem belirledim; konuşmalarımı web sitemde yayınlamak üzere yazılı olarak ve zaman kısıtlamasıyla sınırlanmamış genişlikte hazırlıyorum. Ama dinleyiciler karşısında, bana ayrılan süre içinde önemli noktaları irticalen söyleyip hibrit bir model uygulamış oluyorum, tavsiye ederim.
Uluslararası çok taraflı müzakerelerde konuşmak da özel bir tecrübe ister. Diplomasi; ikili ve uluslararası kuruluşlarda yürütülen çok taraflı diplomasi olarak ikili ayrıma da tabi tutulur. Benim de dahil olduğum bir grup diplomatlar, uluslararası, çok taraflı diplomasi alanında tecrübe kazanırlar. Bu tecrübeler içinde önemli olan, üye ülke daimi temsilcisi Büyükelçilerin sürekli müzakere halinde olmaları, zamanla tanışıp kaynaşmaları, süreç içinde grup içinde kazandıkları saygınlıklarıdır. Bu ortamlarda bazen güçlü devletlerin temsilcilerinin yeterince güçlü, saygın ve güvenilir olamamaları, güçsüz ülkelerin temsilcilerinin kişisel saygınlıklarıyla daha ağırlıklı konumda olmaları vakidir.
Son olarak kaydedeceğimiz husus, bir diplomat için özel dikkat isteyen söz alma zamanıdır.
Melburn’da bir üniversitesinde konferansa davet edilmiştim. Konu dini terör olarak saptanmıştı. Ama asıl amaç belliydi. Amaç ”İslami Terör” konusunu tartışmak idi. Diplomaside önemli yöntemlerden biri, konuşma sırasını ”başta, ortada ve sonda” söz almak şeklinde doğru belirlemektir.
Anladığım kadarıyla amaç islam terörü idi ve toplantı baştan sona kadar islam terörünü işleyecekti. Bu durumda yöntem belli idi. Amacı kesmek için ilk sözü benim almam gerekiyordu. 2000 kişilik salonda ilk sözü hemen ben aldım.
”Tüm dinler tarih boyunca savaş ve ölüm amaçlı kullanılmışlardır. Ve din kitaplarını dünyadan yoketmedikçe insanoğlu başta terör olmak üzere, dinleri amaçları için kötüye kullanacaklardır.”dedim. Salonda en ön sırada dinlerin temsilcileri din adamları vardı. Bir tanesi konuşmamdan sonra bana nefretle baktı. İlk sözü almakla tüm programı alt üst etmiştim. Artık 2000 kişilik salonun konusu sadece İslam terörü değil, tüm dinlerin tarih perspektifinde kullanılmaları idi.
Vakit ayırdığınız için teşekkürler.